Soruşturma ve Kovuşturma Ne Demektir?
Soruşturma ve kovuşturma, ceza muhakemesi sürecinin iki temel aşamasıdır. Soruşturma evresi, bir suç işlendiğine dair şüphe üzerine başlatılan ve suçun işlenip işlenmediğinin araştırıldığı süreçtir. Bu evre, genellikle Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülür. Savcı, suça ilişkin delilleri toplar, tanıkların ifadelerini alır ve olay yerinde incelemeler yapar. Soruşturma evresi, gizlilik prensibi ve yazılılık ilkesi çerçevesinde yürütülür. Bu süreçte, savcı, hem suçun işlendiğine dair hem de suçu işlemediğine dair delilleri tarafsız bir şekilde toplar. Eğer yeterli delil bulunamazsa, soruşturmanın devamına gerek görülmeyebilir ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir.
Kovuşturma evresi ise, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesiyle başlar. Bu aşama, suçun yargılandığı ve nihai kararın verildiği süreçtir. Kovuşturma, aleni ve sözlü olarak yürütülür ve sanığın savunma haklarının tam olarak kullanılması sağlanır. Mahkeme, suçun işlendiğine dair yeterli delil olup olmadığını değerlendirir ve sanığın suçlu olup olmadığına karar verir. Kovuşturma evresi sonunda, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi veya ceza verilmesi gibi kararlar alınabilir. Bu süreçte, sanık, yargılama boyunca savunmasını yapar ve suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalışır.
Soruşturma Evresi
Soruşturma evresi, bir suç işlendiğine dair şüphe üzerine başlatılan bir araştırma sürecidir. Bu süreç, Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülür ve amaç, suça ilişkin delillerin toplanması ve suçun işlenip işlenmediğinin belirlenmesidir. Soruşturma, gizlilik prensibi çerçevesinde yürütülür ve savcı, elde ettiği delilleri bir araya getirerek suçun işlendiğine dair yeterli şüphe olup olmadığını değerlendirir. Eğer yeterli şüphe bulunursa, savcı iddianame hazırlar ve mahkemeye sunar. Soruşturma sürecinde, savcı, polis ve jandarma gibi adli kolluk kuvvetlerinden yardım alabilir ve suçun işlendiği yer, olayın gerçekleştiği zaman dilimi gibi detayları araştırır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160. maddesine göre: "Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez, kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."
Soruşturma evresi, suç duyurusuyla başlar ve savcı, suça ilişkin tüm delilleri toplar. Bu deliller, tanık ifadeleri, olay yeri incelemeleri, adli raporlar ve diğer maddi deliller olabilir. Savcı, delilleri toplarken hem şüphelinin lehine hem de aleyhine olan delilleri dikkate alır ve tarafsız bir şekilde hareket eder. Eğer savcı, suçun işlendiğine dair yeterli delil bulamazsa, soruşturmanın devamına gerek olmadığına karar verir ve dosya kapatılır. Ancak, yeterli delil bulunursa, savcı iddianame hazırlar ve kovuşturma evresine geçilir. Soruşturma evresi, suçun işlenip işlenmediğinin belirlenmesi ve mahkemeye sunulacak delillerin toplanması açısından kritik bir aşamadır.
Kovuşturma Evresi
Kovuşturma evresi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesiyle başlar ve sanığın suçlu olup olmadığının yargılandığı süreçtir. Bu aşama, mahkemenin önünde aleni ve sözlü olarak yürütülür. Kovuşturma evresinde, sanık artık "şüpheli" değil "sanık" olarak anılır ve savunma haklarını tam olarak kullanır. Mahkeme, suçun işlendiğine dair yeterli delil olup olmadığını değerlendirir ve sanığın savunmasını dinler. Kovuşturma, suçun işlendiği iddia edilen olayların ve delillerin mahkeme önünde tartışıldığı bir süreçtir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 175. maddesine göre: "Mahkeme, iddianamenin kabulü ile birlikte duruşma hazırlıklarını yapar ve iddianameyi sanığa tebliğ eder."
Bu süreçte, mahkeme, delilleri değerlendirir ve tanıkları dinler. Savunma ve iddia makamları, delillerini sunar ve argümanlarını ortaya koyar. Kovuşturma evresi, adil yargılama ilkesine uygun olarak yürütülür ve sanığın haklarının korunması esastır. Mahkeme, delillerin yeterliliğini ve sanığın suçlu olup olmadığını belirler. Kovuşturma evresi sonunda, mahkeme, sanığın suçlu olup olmadığına karar verir. Eğer suç sabit görülürse, sanık cezalandırılır; aksi takdirde beraat kararı verilir. Kovuşturma evresi, ceza yargılamasının nihai aşamasıdır ve bu süreçte verilen karar, adaletin tecellisi açısından büyük önem taşır.
İddianame Nedir? (CMK 170-174)
İddianame, Cumhuriyet savcısının, soruşturma evresi sonucunda suç işlendiğine dair yeterli şüpheye ulaştığında hazırladığı belgedir. İddianame, savcının soruşturma sırasında topladığı delilleri ve suçun işlendiğine dair kanaatini içerir. Bu belge, mahkemeye sunulur ve mahkeme tarafından kabul edilmesi durumunda kovuşturma evresi başlar. İddianame, suçun işlendiğine dair delillerin sunulduğu ve suçun niteliğinin açıklandığı bir belgedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170. maddesine göre: "
(1) Kamu davası, iddianamenin kabulü ile açılır.
(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.
(3) Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede; a) Şüphelinin kimliği, b) Müdafii, c) Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği, d) Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi, e) Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği, f) Şikâyette bulunan kişinin kimliği, g) Şikâyetin yapıldığı tarih, h) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, i) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, j) Suçun delilleri, k) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, Gösterilir. (4) İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır; yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmez.
(5) İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür.
(6) İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği; suçun tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek olan güvenlik tedbiri açıkça belirtilir."
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170. maddesi, iddianamenin hangi şartlar altında düzenleneceğini belirtir. Savcı, soruşturma evresinde elde ettiği delillerden yola çıkarak, şüphelinin suç işlediğine dair yeterli şüpheye ulaştığında iddianame düzenler. İddianame, mahkeme tarafından kabul edildiğinde, soruşturma evresi sona erer ve kovuşturma evresi başlar. Mahkeme, iddianameyi kabul ettiğinde, duruşma hazırlıkları yapılır ve tensip zaptı düzenlenir. İddianamenin kabulü, kovuşturma evresinin başlaması anlamına gelir ve sanık, mahkeme önünde yargılanır. Bu süreçte, sanığın suçlu olup olmadığına dair nihai karar verilir.
İddianame Düzenlenmesinin Şartları ve Önşartları
İddianame düzenlenebilmesi için belirli şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. İlk olarak, Cumhuriyet savcısı, ihbar, şikayet veya başka bir şekilde bir suçun işlendiği izlenimini aldığında soruşturma başlatır. Savcı, soruşturma evresinde elde ettiği delillerle şüphelinin suç işlediğine dair yeterli şüpheye ulaştığında iddianame düzenler. Yeterli şüphe, şüphelinin mahkum olma ihtimalinin beraat etme ihtimalinden yüksek olmasıdır. Bu durumda, savcı, kamu davası açmak için iddianame hazırlar ve mahkemeye sunar.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170. maddesine göre: "(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler."
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 172. maddesine göre: "(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir."
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 173. maddesinin 5. fıkrasına göre: "Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir."
Bu şartlar arasında, suçun işlendiğine dair delillerin toplanması, suç failinin kimliğinin tespit edilmesi ve kovuşturma olanağının mevcut olması yer alır. Ayrıca, şüphelinin suç işlediğine dair yeterli şüphe oluşturacak delillerin bulunması gerekir. İddianamenin düzenlenmesi için savcının, suçu işlediği iddia edilen kişinin aleyhine ve lehine olan tüm delilleri toplaması ve tarafsız bir şekilde değerlendirmesi gerekmektedir. Bu şartlar yerine getirildiğinde, savcı iddianameyi düzenler ve mahkemeye sunar.
İddianame Düzenlemeye Yetkili Merci
İddianame düzenleme yetkisi, Cumhuriyet savcısına aittir. Savcı, soruşturma sonucunda elde ettiği delillerle, şüphelinin suç işlediğine dair yeterli şüpheye ulaştığında iddianameyi hazırlar. Ancak bazı istisnai durumlarda, sulh ceza hakimi de soruşturma işlemlerini yürütebilir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 163. maddesine göre, suçüstü hali veya gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda, Cumhuriyet savcısına ulaşılamıyorsa veya olayın genişliği nedeniyle savcının iş gücünü aşıyorsa, sulh ceza hakimi soruşturma işlemlerini yürütebilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 163. maddesi: "(1) Suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına erişilemiyorsa veya olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşıyorsa, sulh ceza hâkimi de bütün soruşturma işlemlerini yapabilir. (2) Kolluk âmir ve memurları, sulh ceza hâkimi tarafından emredilen tedbirleri alır ve araştırmaları yerine getirirler."
Savcı, soruşturma evresinde elde ettiği delilleri değerlendirerek, şüphelinin suç işlediğine dair yeterli şüpheye ulaşırsa iddianame düzenler. Bu süreçte, savcı, suçun işlendiği yer, zaman ve diğer önemli detayları dikkate alır. Savcı, iddianameyi düzenlerken, şüphelinin kimlik bilgileri, suçun işlendiği yer ve zaman, suçun niteliği ve deliller gibi önemli bilgileri iddianameye dahil eder. İddianame, savcı tarafından düzenlendikten sonra mahkemeye sunulur ve mahkeme tarafından kabul edilirse kovuşturma evresi başlar. İddianame düzenleme yetkisi, Cumhuriyet savcısının görev ve sorumlulukları arasında yer alır ve bu yetki, savcının tarafsız bir şekilde hareket etmesini gerektirir.
İddianamede Yer Alması Gereken Hususlar ve Nasıl Düzenlenir?
İddianamede, suçun işlendiği olaylar ve mevcut deliller açıkça belirtilmelidir. İddianamenin doğru ve eksiksiz düzenlenmesi, yargılamanın adil ve etkili bir şekilde yürütülmesi için önemlidir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170. maddesine göre, iddianamede şüphelinin kimlik bilgileri, suçun işlendiği yer, zaman ve suçun niteliği gibi bilgiler yer almalıdır. Ayrıca, suça ilişkin deliller ve bu delillerin suçla nasıl ilişkili olduğu da iddianamede belirtilmelidir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170. maddesine göre: "(3) Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede;
a) Şüphelinin kimliği,
b) Müdafii,
c) Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği,
d) Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi,
e) Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği,
f) Şikâyette bulunan kişinin kimliği,
g) Şikâyetin yapıldığı tarih,
h) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri,
i) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
j) Suçun delilleri,
k) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, Gösterilir.
(4) İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır; yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmez.
(5) İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür.
(6) İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği; suçun tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek olan güvenlik tedbiri açıkça belirtilir."
İddianame düzenlenirken, savcı, suçun işlendiği olayları ve bu olaylara ilişkin delilleri ayrıntılı bir şekilde açıklamalıdır. Şüphelinin lehine olan deliller de iddianamede yer almalıdır. İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da belirtilmelidir. İddianame, savcının elde ettiği deliller doğrultusunda, suçun şüpheli tarafından işlendiğine dair yeterli şüphe oluşturacak şekilde düzenlenmelidir. Bu süreçte, savcı, tarafsız bir şekilde hareket etmeli ve tüm delilleri objektif bir bakış açısıyla değerlendirmelidir. İddianamenin doğru ve eksiksiz düzenlenmesi, yargılama sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi açısından kritik öneme sahiptir.
Yeterli Şüphe Kavramı
Yeterli şüphe, ceza muhakemesi sürecinde şüphelinin suç işlediğine dair makul ve mantıklı bir kanaat oluşturacak delil, emare veya olguların varlığını ifade eder. Bu şüphe, şüphelinin mahkum olma ihtimalinin beraat etme ihtimalinden yüksek olduğunu gösterir. Yeterli şüphe, savcının tarafsız bir şekilde yürüttüğü soruşturma sonucunda elde edilen delillerle desteklenmelidir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170. maddesi, iddianamenin düzenlenmesi için yeterli şüphenin aranacağını belirtir. Yeterli şüpheye ulaşılması, bu şüphenin varlığını haklı gösterecek delil, emare ve olguların varlığını gerektirir. Soruşturma faaliyetleri sonucunda elde edilmiş olan deliller, şüphelinin mahkum olma ihtimalinin beraat etme ihtimalinden daha yüksek olduğunu gösteriyorsa, yeterli şüphenin varlığından bahsedilebilir. Bu anlamda, savcı, soruşturma evresinde tarafsız bir aktör olarak, şüphelinin kovuşturma neticesinde çok büyük ihtimalle ceza alacağına ve hüküm giyeceğine kanaat getiriyorsa, yeterli şüphe mevcuttur denilebilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170. maddesine göre: "(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler."
Yeterli şüphe, ceza muhakemesinin temel prensiplerinden biri olup, savcının iddianame düzenlemesi için gerekli bir şarttır. Bu kavram, ceza yargılaması sürecinin adil ve objektif bir şekilde yürütülmesini sağlar ve şüphelinin suçlu olup olmadığının belirlenmesinde önemli bir rol oynar.
İddianame Düzenlemek İçin Sanık Savunmasının Alınması Zorunlu mudur?
Yargıtay içtihatlarına göre, iddianamenin düzenlenmesi için şüphelinin savunmasının alınması zorunlu değildir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170 ve 174. maddeleri, iddianamenin düzenlenmesi için şüphelinin savunmasının alınmasını şart koşmamaktadır. Ancak, somut olayın özelliklerine göre, şüphelinin savunmasının alınması gerekiyorsa veya savunmanın alınmasında bir engel yoksa, savcının bu işlemi gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 247. maddesinin 3. fıkrasında, kaçak sanık hakkında kovuşturma yapılabileceği ancak daha önce sorgusu yapılmamışsa mahkumiyet kararı verilemeyeceği hükmü yer almaktadır. Bu durum, savcının şüphelinin savunmasını almadan da iddianame düzenleyebileceği anlamına gelir. Ancak, Yargıtay, bu durumun her koşulda savunma alınmadan dava açılabileceği şeklinde yorumlanmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Şüphelinin savunmasının alınması olayın özelliklerine göre zorunluysa veya savunma alınmasında bir engel yoksa, savcının bu işlemi gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 247. maddesi: "(3) Kaçak sanık hakkında kovuşturma yapılabilir. Ancak daha önce sorgusu yapılmamış ise, mahkumiyet kararı verilemez."
Kendisine ulaşılamayan şüpheli hakkında, toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısı ifade alma işlemini gerçekleştirmeden de ceza davası açabilir. Bu durum, ceza muhakemesi sürecinin hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesini sağlar.
İddianamenin Hazırlanması Süresi ve Ne Kadar Sürede Hazırlanır?
İddianamenin hazırlanması için yasal bir süre bulunmamaktadır. Ancak, soruşturma sürecinin hızlı, gizli ve yazılı olarak yürütülmesi esastır. Soruşturma işlemlerinin tamamlanması, delillerin toplanması ve savcının iş yüküne bağlı olarak iddianamenin hazırlanma süresi değişebilir. Basit vakalar için bu süre birkaç ay olabilirken, karmaşık vakalar için yıllar sürebilir.
Soruşturma sürecinin başlangıcından iddianamenin hazırlanmasına kadar geçen sürede, tarafların ifadeleri alınır, varsa olayın tanıklarının beyanları toplanır ve gerekli adli incelemeler yapılır. Bu süreçte, savcının mevcut iş yükü ve olayın karmaşıklığı dikkate alındığında, iddianamenin hazırlanma süresi değişkenlik gösterebilir.
Genel olarak, soruşturma evresi boyunca elde edilen delillerin ve bilgilerin değerlendirilmesi, iddianamenin hazırlanma süresini etkiler. Bu süreçte, savcı, elde edilen deliller doğrultusunda, suçun işlendiğine dair yeterli şüpheye ulaştığında iddianameyi hazırlar ve mahkemeye sunar. İddianamenin hazırlanma süresi, soruşturmanın karmaşıklığına, delillerin toplanma sürecine ve savcının iş yüküne bağlı olarak değişebilir. Bu nedenle, iddianamenin hazırlanma süresi konusunda kesin bir zaman dilimi vermek mümkün değildir, ancak ortalama olarak 3-5 ay arasında tamamlanabileceği söylenebilir. Basit vakalar için bu süre daha kısa olabilirken, karmaşık ve detaylı vakalar için daha uzun sürebilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 174. maddesi: "(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır."
İddianameye İlişkin Yargıtay Kararları
Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2017/4819 E., 2017/15005 K. Sayılı Karar
Müşteki ve Şüpheli İfadelerinin Çelişmesi ve Tanıkların Farklı Doğrulamalar Yapması Nedeniyle Yeterli Şüpheye Ulaşılamadığından İddianame Düzenlenememesi ve Dava Açılamamasına İlişkin Karar
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Soruşturma dosyası kapsamında, müşteki ve şüphelinin ifadesinin çelişmesi ile her iki tarafın gösterdiği tanık ifadelerinin temininden sonra bir tanık ifadesinin müştekiyi doğrulaması, diğer üç tanık ifadesinin ise şüpheliyi doğrulaması karşısında; elde edilen bu delillerden CMK'nın 170/2. maddesinde iddianame tanzimi için gereken “yeterli şüphe” ye ulaşılıp ulaşılamadığı sorunudur.
III- Hukuksal Değerlendirme:
A. Kamu Davasının Açılması, Mecburilik ve Takdirilik Sistemleri:
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 1’nci maddesinde, kanun koyucu, kanunun kapsamını; ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenlemek şeklinde belirtmiştir. Ceza yargılaması içerisinde iddia faaliyetini yürüten savcılık makamını ülkemizde Cumhuriyet başsavcılıkları temsil etmektedir. Cumhuriyet savcısının soruşturma aşamasındaki bazı görev ve yetkileri de CMK'nın 160 vd maddelerinde düzenlenmiştir. Cumhuriyet savcısının yürüttüğü soruşturmadan bir sonuç çıkartmak görevlerinden bir tanesidir. CMK'nın 170/2. maddesine göre “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenler” şeklindeki düzenlemeden Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturma neticesinde çıkardığı sonuçlardan birinin İddianame düzenlemek olduğu anlaşılmaktadır. (..., Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin İadesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, ss.3-7)
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Kamu davasının açılmasında ceza siyaseti açısından ana hatları ile iki prensip bulunmaktadır. Bunlar mecburilik ve takdirilik sistemleridir. (Nurullah Kunter, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, Arıkan Kitap, 2006. -14.Bası, ss.174-175, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2015. - 3.Bası, s.689). Mecburilik ilkesi kabul edilen sistemlerde soruşturma yapmak ile yetkili makamların suç şüphesi olan durumlarda, soruşturmaya başlamak, delilleri toplamak, işin aslını aydınlatmak, soruşturma sonucunda fiilin ve failin belli olması ve suç işlendiği yönünde yeterli şüphe olması durumunda, iddianame tanzim edip kamu davasını açmak mecburidir. Ceza Adalet sistemimizde mecburilik sistemi kabul edilmiştir. Bazı durumlarda istisna olarak da takdirilik (maslahata uygunluk) ilkesine de yer vermiştir. (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, Beta Basım, 2015. - 12.Bası, s.495). CMK 170/2’ye göre “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenler” yüklemdeki emir kipinden de anlaşılacağı üzere kamu davasının mecburiliği vurgulanmıştır. Mecburilik, araştırma mecburiyetini, kamu davası açmak mecburiyetini ve kamu davasını yürütmek mecburiyetini içerisinde barındırmaktadır. (Bahri Öztürk, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Özge Sırma, Yasemin F. Saygılar Kırıt, Özdem Özaydın, Esra Alan Akcan, Efser Erdem, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2012, s.143). Yine aynı ilke uyarınca soruşturmadan sonuç çıkaran savcının, yeterli şüpheye ulaşamaması durumunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermesi ve muhakeme şartları gibi maddi sebeplerin gerçekleşmediğinden bahisle kovuşturmama kararı verilmesi de mecburilik sisteminin bir gereğidir. (Burcu Ertem, Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin İadesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.146). Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Ceza Adaleti Sisteminde Savcılığın Rolü ile ilgili üye devletlere sunduğu 2000/19 sayılı tavsiye kararının 27’nci maddesinde de: “Savcılar, tarafsız bir araştırmanın suç isnadının mesnetsiz olduğunu gösterdiği durumlarda, soruşturmayı başlatmamalı ya da devam ettirmemelidir.” Denilmek sureti ile bu ilkeye vurgu yapılmıştır. (Burcu Ertem, s.146). Mecburilik sistemine örnek olarak CMK 172/3 hükmü de gösterilebilir. Bu hükme göre: “Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.” denilmek sureti ile maddede yazan durumun gerçekleşmesi halinde savcıya kamu davası açılıp açılmayacağına karar verilmek üzere tekrar soruşturma yapması emredilmektedir. Bir suç şüphesi üzerine, soruşturma yapmakla görevli kişi ya da makamların soruşturmaya başlayıp başlamamakta, soruşturma sonucunda dava açıp açmamakta, davayı muhakeme sonuna kadar yürütüp yürütmemekte takdir yetkisi bulunduğunu kabul eden sisteme ise takdirilik (maslahata uygunluk) sistemi denilmektedir. (Veli Özer Özbek, Nihat M. Kambur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2011, s.184). Bazı suçlar bakımından savcının doğrudan kamu davasını açamaması kamu yararına olabilir. Soruşturma ve kovuşturmanın kamu yararına olması demek bazı hallerde soruşturmayı ve/veya kovuşturmayı şarta bağlı tutmaya engel değildir. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2015, s.689). Hukukumuzda bazı suçlar bakımından her ne kadar takdir hakkı Cumhuriyet savcısında olmasa da, izin, şikâyet, talep gibi şartların soruşturma için zorunlu tutulması maslahata uygunluk esası ile açıklanmaktadır. Ayrıca CMK’nın 171’inci maddesinde düzenlenen cezayı ortadan kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık ve şahsi cezasızlık sebepleri de takdirilik ilkesine örnek olarak gösterilebilecektir. Yukarıda da belirtildiği üzere Ceza Muhakemesi Hukukumuzda asıl mecburilik, istisna olarak da takdirilik sistemi uygulanmaktadır. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.694; Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2006. - 9.Bası, s.184; Nur Centel, Hamide Zafer, s.480; Yücel Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku 2.Cilt, 6.Bası, Ankara, 2012, s.19, Burcu Ertem, s.161).
B. Şüphe Kavramı, Dereceleri ve Ceza Muhakemesindeki Yeri:
Şüphe bir olay hakkında duyulan kuşku ve belirsizlik duygusudur. Şüphe her şeyden evvel, insani bir duygudur. İnsanın genel hayat tecrübelerine göre, olaylar hakkında aldığı tavırdır. Şüphe kavramının, ceza muhakemesi açısından yeri çok önemlidir. Birçok ceza muhakemesi kurumunun temelinde, şüphe olgusu yatmaktadır. Şüphe kavramının dereceleri ile maddi gerçeğin ne olduğu hususunda belirsizliğin aşamaları belirtilmektedir.(Gültekin Özkan, Öğreti ve Uygulamada İddianame ve İddianamenin İadesi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2011. - 1.Bası, s.117) Mülga CMUK döneminde şüphe kavramına yer verilirken derecelerine yer verilmemiştir. CMK’da ise şüphe kavramının şüphe (basit şüphe) (Feridun Yenisey, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku Hazırlık Soruşturması ve Polis, İstanbul, Beta Basım, 1987. - 1.Bası, s.45), makul şüphe, yeterli şüphe ve kuvvetli şüphe gibi derecelerine yer verildiğini görmekteyiz. Bu derecelendirilmiş şüphe kavramları, delillerin ortaya çıkardığı kavramlardır. Deliller şüpheyi kuvvetlendirecek ya da zayıflatacaktır. Kesin matematiksel ölçütler taşımayan bu durum, her olayın özelliğine göre değerlendirilecektir. (Erdener Yurtcan, Ceza Avukatının El Kitabı, İstanbul, Beta Basım, 2009. - 9.Bası, s.14) Yapılan her muhakeme bir şüpheyi yenmektedir. (Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Fakülteler Matbaası, 1978, s.196) Ceza muhakemesinin en önemli üç süjesinin birine de aslında ismini şüphe kavramı vermektedir. Şöyle ki, şüphe kelimesine “li” eki eklenerek “şüpheli” tabiri oluşturulmuştur. Bu noktada da, şüphenin ceza muhakemesinin ana yapı taşı olduğu söylenebilir. (..., s.12) Soruşturma evresi suç teşkil eden bir durumun olup olmadığı yönündeki şüphe ile başlamaktadır. Bu şüphe tahmine değil, olaylar ve maddi olgulara dayanacaktır. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.570) CMK 160’ncı maddesinde belirtilen “şüphe-izlenim” kavramının kuvvet derecesini belirtir bir sıfat olmadığı için buradaki izlenim (şüphe) basit derecededir denilebilir. (Nur Centel, Hamde Zafer, s.81) Basit şüphe, şüphenin derecelendirilmesinde en alt derecesidir. Doktrinde “başlangıç şüphesi” olarak da adlandırılmaktadır. (A. Caner Yenidünya, prg. 71) Bunun altında zaten şüpheden bahsedilemeyecektir, dolayısı ile soruşturma başlatılamayacaktır. CMK 116’ncı maddede düzenlenen, arama kurumunda, makul şüpheden bahsedilmiştir. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 6’ncı maddesinde: “Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler göz önünde tutularak belirlenir. Makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması gerekir. Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır.” denilmek sureti ile makul şüphenin tanımı yapılmıştır. Buradaki şüphe her durumda bir suça isabet etmelidir. (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, Ankara, Sevinç Matbaası, 1970. - 3.Bası, s.468) CMK’nın 170/2’nci maddesinde ise, iddianame tanzimi için, yeterli şüphe aranacağı belirtilmektedir. Yeterli şüphenin oluşması için bunu haklı gösterecek delil, emare ve olgulara ihtiyaç duyulacaktır. (Hasan Tahsin Gökcan, Cumhuriyet Savcısının Delilleri Değerlendirme Yetkisi ve Yargıtay Uygulaması, Ankara Barosu Dergisi, Ankara, 2012/1. - s. 195-206. - Yıl:70) Soyut tahminler, hipotezler ve olasılıklar somut vakıalarla desteklenmediyse, şüpheye vücut veremeyecektir. (Yücel Ünver, Hakan Hakeri, s.13) Savcının takdir hakkı kamu davası açmaya yeter şüphenin bulunup bulunmadığına yönelik olup açılan davayı geri alma hakkını kapsamamaktadır. (Faruk Erem, s.227) Eldeki delillerle şüpheli/sanığın mahkûm olma ihtimali, beraat etme ihtimalinden daha yüksek olduğu durumda, yeterli şüpheden bahsedilecektir. (Nur Centel, Hamde Zafer, s.83; Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, s.485) Yeterli şüphe bir bakıma orta yoğunlukta bir şüphe demektir. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.571) Soruşturmanın baştılabilmesi için aranan basit şüphe, daha kuvvetlenerek, yoğunluğu artarak artık yargılama neticesinde sanığın mahkum olma ihtimali, beraat etme ihtimaline oranla ağır basar duruma geliyorsa burada yeterli şüpheden bahsedilebilecektir. Diğer bir söyleyişle, mevcut delillerle bir mahkumiyet kararının çıkması orta yoğunlukta muhtemel olması durumu yeterli şüphe olarak tariflenebilir. “Alman doktrininde yeterli şüphenin ölçütünün yüzde doksan mahkûmiyet olasılığı verecek şekilde hukuka uygun şüphe sebebi elde etmek” olduğu doktrinde belirtilmiştir. (Feridun Yenisey, “Adalet Ve Kolluk İlişkilerinin Ceza Muhakemesi Kanunu Açısından Değerlendirilmesi”, Avrupa’da ve Türkiye’de Kolluk-Adalet İlişkileri, Editör: Araş. Gör. Burcu Ertem, Ankara, 2006, s. 28) Doktrinde bir eserde; “Şüphenin kuvvet dereceleri açısından Alman Hukukunda; a)Anfangsverdacht, b)dringender Verdacht ve c)hinreichender Verdacht ayrımları vardır. Failin suçu işlemiş olma olasılığının, mevcut olgulara yapılarak değerlendirmesinde, 0 ile 100 arasında bir skalada, yazı ile yüzde elli ile yüzde yüz arasında bir değer bulunuyorsa “yeterli şüphe” (hinreichender Verdacht) vardır denilebilir. Yüzde ellinin altındaki, somut olgulara dayanan şüphe (dringender Verdacht) ise Devletin koruma tedbirlerine karar vermesinin sebebi olur.” (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.570) “Eldeki delillerin değerlendirmesi ile sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise bu durumda kuvvetli şüphe olgusunun o olayda varlığından söz edilecektir.” demek sureti ile kuvvetli şüpheden bahsetmiştir. Kuvvetli şüpheyi, koruma tedbirleri için ön şart olarak arandığını CMK’dan görmekteyiz. (Nur Centel, Hamide Zafer, s.84) Eldeki delillerin değerlendirmesi ile sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise, bu durumda kuvvetli şüphe olgusunun o olayda varlığından söz edilecektir. (Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, s.468; Nur Centel, Hamide Zafer, s.84; Haluk Çolak, Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2007. - 2.Bası, 113) Konuyu bir örnekle açıklamaya çalışırsak; (x) isimli kişinin konutuna hırsız girdiğini, evden bir takım eşyaları çaldığını, ev sahibi (x)’in bunu eve girince anladığını ve 155 polis ihbar hattını arayarak şikâyetçi olduğunu varsayalım. Polise yapılan ihbarla, suç işlendiğine ilişkin başlangıç şüphesi olup, soruşturma başlamış olacağından polis derhal nöbetçi Cumhuriyet savcısından konu ile ilgili sonradan yazıya dökülmek üzere (muhtemelen telefon aracılığı ile) sözlü talimat alacaktır. Cumhuriyet savcısının olay yerinde olay yeri inceleme ekibi tarafından çalışma yapılması talimatını verdiğini düşünelim. Yapılan çalışmada, evden elde edilen parmak izleri ile karşılaştırmaya esas olmak üzere ev sakinlerinden ve evde parmak izinin kalması doğal olan kişilerden parmak izi alındığını, yapılan karşılaştırmada olay yerinden elde edilen parmak izinin, örnek parmak izi sahiplerine ait olmadığı, veri tabanında (y) isimli kişi ile eşleştiğini düşünelim. Parmak izinin (y) ile eşleşmesi durumunda (y) bakımından, “makul şüphe” den bahsedilecektir. Öncelikle müşteki (x)’in ek ifadesi alınarak (y)’yi tanıyıp tanımadığı sorulacaktır. (x), ifadesinde (y)’yi tanımadığını beyan ederse (y) hakkındaki şüphe bu defa “yeterli şüphe” konumunu alacaktır. (y), yakalanıp ifadesi alınacak, ifadesinde halı yıkama fabrikasında çalıştığını, (x)’in evine olay tarihinden yaklaşık bir hafta önce halı teslimi için geldiğini, o nedenle olay yerinde parmak izinin çıkmasının doğal olduğunu savunursa, şüphenin seviyesi yeterli şüpheden makul şüpheye düşecektir. (x)’e (y)’nin ifadesi sorulacak (y)’nin anlattığını doğrularsa ve makul şüphe nedeni ile yapılan aramada (y)’den hırsızlığa konu eşyalar elde edilemezse (y) hakkında sadece makul şüphe olduğu için iddianame tanzimine gidilemeyecektir. Fakat savunmasında olay yerinde parmak izi çıkmasını, hayatın olağan akışı çerçevesinde açıklayamazsa ya da (x), (y)’nin ifadesini doğrulamazsa bununla şüphe yeterli şüpheden kuvvetli şüphe seviyesine çıkabilecektir. Bu defa (y) hakkında iddianame tanzim edilebilecek, kanunda kuvvetli şüphe arayan güvenlik tedbirleri de uygulanabilecektir. (..., ss.11-14)
Şüphenin derecelendirilmesi ve neticesinde iddianame tanzimi için basit şüphenin yeterli olmayıp yeterli şüphenin aranması kuralı ve buna bağlı olarak yeterli şüphe içermeyen iddianamenin CMK'nın 174. maddesi kapsamında iade edilmesi gerektiği kuralı ile kişilerin lekelenmeme hakkına da hizmet edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkının” alt başlıklarından olan ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince de adil yargılanmama hakkının bir unsuru olan lekelenmeme hakkının, soruşturmadan sonuç çıkartma aşamasındaki görünümlerinden birisi de, iddianame düzenlenmesi için gereken yeterli şüphenin olmadığı durumlarda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar alma hakkıdır. Öyle ki, kişi, yersiz, dayanaksız, soyut, yeterli şüphe barındırmayan iddialarla şüpheli sıfatından çıkıp daha ağır bir sıfat olan sanık sıfatına geçmekle aynı zamanda gizli olan soruşturma işlemleri de aleniyete bürüneceğinden, kişinin lekelenmeme hakkı da zedelenecektir. Bu bakımdan, 5271 sayılı CMK’da 5353 sayılı yasa ile yapılan değişiklikte, 171’nci maddeye yapılan ekleme gerekçesi olarak şu husus vurgulanmıştır: “Ceza Muhakemesi Kanununun temel amacı yargılamanın, adil yargılama ilkesine tam sadık kalınarak sür'atlendirilmesi ve kovuşturmanın duruşmadan duruşmaya sürüklenmesini ve böylece parçalı adaleti önlemek olduğundan ve bu amaca ulaşmanın bir çaresi de ceza adalet sistemini, olanak ölçüsünde boşaltmak, soruşturma evresindeki filtreyi etkinleştirmek olduğundan değişik hükümler getirilmiş ve bunlardan önemli birisini de bu madde oluşturmuştur.” Öte yandan, ceza adalet sistemindeki iş yoğunluğuna bağlı tıkanıklıkların da önüne geçilmek bakımından da iddianamenin yeterli şüpheyi içermesi, daha doğrusu, soruşturma sonucunda toplanan delillerden yeterli şüpheye ulaşılması durumunda iddianamenin düzenlenmesi, aksi takdirde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi gerekmektedir.
C. Kanun Yararına Bozmaya Konu Uyuşmazlık Açısından Değerlendirme:
Soruşturma dosyası kapsamında, müştekinin şüphelinin kendisine hakaret ettiği yönündeki iddiası her ne kadar gösterdiği tanık tarafından doğrulansa da, olay yerinde olduğu iddiası olan ve şüpheli tarafından tanık olarak gösterilip Cumhuriyet başsavcılığınca yeminli ifadeleri alınan diğer üç tanığın, şüphelinin müştekiye hakaret ifadesi içerir sözlerinin olmadığını beyan etmeleri dolayısıyla şüphenin orta yoğunluğa yani yeterli seviyeye erişememesi karşısında; şüphelinin itham olunduğu hakaret suçunu işlediğine yönelik delillerin değerlendirilmesinden yukarıda ayrıntısıyla izah edilen yeterli şüpheye ulaşılamaması ve bu bağlamda Cumhuriyet başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile bu karara yapılan itiraz üzerine Sulh Ceza Hakimliğince verilen itirazın reddine yönelik kararda bir isabetsizlik görülmemiştir. İstem yazısında belirtilen, delillerin mahkemesince değerlendirilmesine ilişkin düşünceye; soruşturmanın yöneticisi olan Cumhuriyet savcısının, CMK'nın 170/2. maddesinde kendisine verilen yeterli şüphenin oluşup oluşturmadığını takdiri yetkisinin, ancak delillerin takdir edilip değerlendirilmesi sonucunda ulaşılabilecek bir durum olduğu gerekçesiyle iştirak edilmemiştir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/468 E., 2021/9219 K. Sayılı Karar
Şüphe Kavramının Dereceleri ve Ceza Muhakemesindeki Yeri ile Yeterli Şüpheye Rağmen Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararına İtirazın Kabulü Gerektiği Kararı
Şüphe bir olay hakkında duyulan kuşku ve belirsizlik duygusudur. Şüphe kavramının, ceza muhakemesi açısından yeri çok önemlidir. Birçok ceza muhakemesi kurumunun temelinde, şüphe olgusu yatmaktadır. Şüphe kavramının dereceleri ile maddi gerçeğin ne olduğu hususunda belirsizliğin aşamaları belirtilmektedir. CMK’da ise şüphe kavramının, şüphe (basit şüphe), makul şüphe, yeterli şüphe ve kuvvetli şüphe gibi derecelerine yer verildiğini görmekteyiz. Bu derecelendirilmiş şüphe kavramları, delillerin ortaya çıkardığı kavramlardır. Deliller şüpheyi kuvvetlendirecek ya da zayıflatacaktır. Kesin matematiksel ölçütler taşımayan bu durum, her olayın özelliğine göre değerlendirilecektir. Yapılan her muhakeme bir şüpheyi yenmektedir. CMK'nın 170/2. maddesinde iddianame tanzimi için soruşturma dosyası kapsamında toplanan delillerden şüphelinin itham edilen suçu işlediği yönünde yeterli şüpheye ulaşılması durumunu aramıştır. Yeterli şüphenin oluşması için bunu haklı gösterecek delil, emare ve olgulara ihtiyaç duyulacaktır. Her suç bakımından, o suçla itham edilen suçlu arasındaki bağ olan delillerin yeterli şüpheyi oluşturup oluşturmadığı ayrı ayrı değerlendirilecektir. (Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Fakülteler Matbaası, 1978, Feridun Yenisey, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku Hazırlık Soruşturması ve Polis, İstanbul, Beta Basım, 1987. - 1.Bası, Erdener Yurtcan, Ceza Avukatının El Kitabı, İstanbul, Beta Basım, 2009. - 9.Bası)
İncelenen dosyada, şüpheliler ... ve ...’e isnat edilen hakaret fiillerini şüphelilerin gerçekleştirip gerçekleştirmediği yönünde tanık olarak dinlenen, ... ve ...’ün ifadelerinden ve müşteki beyanından, şüphelilerin müştekiye yönelik hakaret suçunu işlediklerine ilişkin yukarıda izah edilen CMK'nın 170/2. maddesinde belirtilen yeterli şüpheye ulaşılmasına rağmen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken itirazın reddine karar verilmesi hukuka aykırı görülmüştür.
İncelenen dosyada; kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçundan şüpheli ... ve suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma sonucunda, 2021/5273 soruşturma sayılı dosya üzerinden Cumhuriyet savcısı tarafından 04/11/2021 tarihinde iddianame tanzim edildiği, UYAP üzerinden yapılan kontrolde, iddianamenin Cumhuriyet savcısı tarafından 04/11/2021 tarihinde saat 16:17:01'de elektronik imza ile imzalandığı ve aynı tarihte onaylanıp havale edildiği, iddianamenin ve eklerinin onaylanma tarihinden daha sonra mahkemeye ulaştırıldığına dair bilgi veya belgenin de dosyada yer almadığı, Şırnak Asliye Ceza Mahkemesince 2021/1062 değerlendirme sayılı karar ile iddianamenin iadesine karar verildiği, her ne kadar evrak üzerinde bu kararın tarihinin 19/11/2021 olduğu yazılı ise de kararın hâkim tarafından elektronik imza ile imzalanarak havale edildiği tarihin 26/11/2021 tarihi olduğunun UYAP kayıtları üzerinden yapılan incelemede tespit edildiği; nitekim yine UYAP kayıtları üzerinden yapılan incelemede iddianamenin iadesine ilişkin kararı 26/11/2021 tarihinde öğrendiği değerlendirilen Cumhuriyet savcısı tarafından süresi içinde 01/12/2021 tarihinde UYAP ortamında hazırlanan ve aynı tarihte elektronik imza ile imzalanan dilekçeyle itiraz edildiği, itiraz mercii Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 09/12/2021 tarihli ve 2021/333 D. iş sayılı kesin nitelikteki kararıyla itirazın reddedildiği; böylece kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçundan şüpheli ... ve suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 04/11/2021 tarihli ve 2021/5273 soruşturma, 2021/1354 esas, 2021/711 sayılı iddianamenin, Şırnak Asliye Ceza Mahkemesinin 2021/1062 sayılı kararıyla, CMK'nın 174/1. maddesinde öngörülen onbeş günlük yasal süreden sonra 26/11/2021 tarihinde iade edildiği anlaşılmakla; 5271 sayılı CMK'nın 174. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş günlük süre sonunda iade edilmeyen iddianamenin kabul edilmiş sayılacağı gözetilmeden, anılan iddianamenin iadesi kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi sebebiyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden (ŞIRNAK) 2. Ağır Ceza Mahkemesinden kesin olarak verilen 09.12.2021 tarihli ve 2021/333 D. İş sayılı kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 12/09/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."