Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı ve Kapsamı
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı, Türkiye’de 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan anayasa değişikliği ile hukuk sistemine dâhil edilmiş ve 23 Eylül 2012 itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Bu yeni başvuru yolu, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini düşündükleri durumlarda başvurabilecekleri ikincil bir yargı yolu olarak öne çıkmaktadır. Anayasa’nın 148. maddesinde yapılan değişiklikle, Anayasa’da güvence altına alınmış haklardan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulabileceği hükme bağlanmıştır. Bu düzenleme, yalnızca AİHS ve Anayasa tarafından güvence altına alınan hakların ihlali durumunda bireysel başvuru yapılabileceğini belirtmektedir.
Örneğin, işkence yasağı, hem Anayasa’da hem de AİHS kapsamında koruma altındadır ve bu hakkın ihlali durumunda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilirken; sosyal güvenlik hakkı yalnızca Anayasa’da yer almakta, AİHS kapsamına girmediği için bu konuda bireysel başvuru yapılamamaktadır.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı, kamu gücü tarafından ihlal edilen hakların korunmasında en son başvurulacak bir çözüm yolu olarak kabul edilmiştir. Bireysel başvuru, olağan bir yargı yolu ya da itiraz, temyiz veya istinaf mekanizması değildir; aksine, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden birinin ihlali iddiasına yönelik başvurulabilecek son bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru, diğer yargı yollarının sonuçsuz kaldığı ya da hak ihlalinin başka yargı yollarıyla giderilemediği durumlarda başvurulacak son bir çözüm olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle, başvurucuların Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmadan önce tüm olağan yargı yollarını tüketmiş olmaları gerekmektedir. Yani, bir mahkeme kararının ihlal oluşturduğunu düşünen bireyler, temyiz ve benzeri yolları kullanıp tamamladıktan sonra ancak Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilirler.
Bireysel başvuru hakkı, kamu gücü tarafından yapılan işlem, eylem veya ihmaller sonucunda ihlale uğradığını iddia eden bireylerin, ihlalin ortadan kaldırılması ve yaşanan mağduriyetin giderilmesi amacıyla başvurabileceği bir haktır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı, bireysel hakların korunmasını sağlamakla birlikte, kamu kurumlarının da benzer hak ihlallerinde bulunmasını önleyici bir işlev görmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru sonucu vereceği kararlar, kamu otoritelerine yönelik emsal teşkil etmekte ve bu yolla, toplumsal düzeyde hak ihlallerini engelleyici bir rol üstlenmektedir. Ayrıca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmadan önce tüketilmesi gereken zorunlu bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmiştir. AİHM, Anayasa Mahkemesini etkili bir iç hukuk yolu olarak tanımakta ve bireyler ancak Anayasa Mahkemesinin ihlale dair nihai kararından sonra AİHM’e başvurabilmektedir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının yürürlüğe girmesiyle birlikte, hak ihlali iddialarının yargısal olarak ele alınması ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması daha da güçlenmiştir. Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru mekanizması, devletin tüm organlarını bireylerin temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermeye teşvik eden bir denetim ve koruma mekanizması olarak önem taşımaktadır.
Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru İçin Gerekli Şartlar ve Mevzuat
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının kullanılabilmesi için belirli şartların yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Bu şartlar, başvurunun kabul edilebilirliği açısından büyük önem taşımakta olup, başvurunun şekil ve içerik bakımından yasal düzenlemelere uygun yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bireysel başvuru hakkı, 2010 yılında Anayasa’nın 148. maddesinde yapılan değişiklikle Türk hukukuna girmiştir. Bu değişiklikle Anayasa’da güvence altına alınan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamında korunan temel hak ve özgürlüklerden birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla başvuru yapılabileceği belirtilmiştir.
Bireysel başvuru hakkının uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ise 30 Mart 2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45 ila 51. maddelerinde düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 59 ila 84. maddeleri arasında başvuru sürecine dair detaylı kurallar yer almaktadır.
Bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle başvurucunun temel hak ve özgürlüklerinden birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasını taşıması gerekmektedir. Bu hakların hem Anayasa’da hem de AİHS’de yer alması zorunludur; aksi halde Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruyu kabul etmez. Bu kapsamda, yalnızca Anayasa’da korunan, fakat AİHS kapsamında yer almayan hakların ihlali gerekçesiyle bireysel başvuru yapılamaz. Örneğin, sosyal güvenlik hakkı yalnızca Anayasa’da güvence altındadır ve AİHS kapsamında bir hak olarak düzenlenmemiştir; dolayısıyla bu hakla ilgili ihlal iddiası bireysel başvuruya konu edilemez.
Başvuru şartlarından bir diğeri, olağan başvuru yollarının tüketilmesidir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ikincil bir nitelik taşıdığından, başvurucunun diğer tüm yargısal yolları denemiş olması ve bunlardan sonuç alamamış olması gerekmektedir. Bu çerçevede, bireyler bir mahkeme kararının hak ihlaline neden olduğunu iddia ettiklerinde, temyiz gibi olağan kanun yollarına başvurarak mevcut başvuru yollarını tamamlamış olmalıdır. Anayasa Mahkemesi, başvuru sırasında olağan başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğini değerlendirir; aksi takdirde başvuru, "erken başvuru" olarak değerlendirilip reddedilir. Bu düzenleme, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun yalnızca istisnai ve son çare olarak kullanılmasını sağlar.
Bireysel başvuruda sürelere uyulması da zorunludur. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, olağan başvuru yollarının tamamlanmasından itibaren otuz gün içinde yapılmalıdır. Eğer başvurucu, mücbir sebep veya haklı bir gerekçeyle bu süreyi kaçırmışsa, sürenin bitiminden itibaren on beş gün içinde başvurusunu gerekçelendiren belgelerle birlikte yapabilir. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi mazereti değerlendirebilir ve gerekçenin kabul edilmesi halinde başvuruyu incelemeye alabilir; ancak mazeret geçerli görülmezse başvuru reddedilir. Başvurunun şekli şartlarına uymayan veya eksik yapılan başvurularda, eksikliklerin giderilmesi için başvurucuya süre verilir. Eksikliklerin tamamlanmaması durumunda başvuru doğrudan reddedilir.
Son olarak, başvurunun içeriğiyle ilgili olarak, bireysel başvuruya konu edilen hakkın ihlal edildiğine dair yeterli bilgi, belge ve açıklamaların başvuru formunda yer alması gereklidir. Başvurucunun hangi hakkının hangi nedenlerle ihlal edildiği ayrıntılı olarak ifade edilmeli ve iddialarını destekleyen deliller sunulmalıdır. Anayasa Mahkemesi, başvurunun kabul edilebilirliği aşamasında bu bilgileri dikkate alır ve başvuru yeterli delille desteklenmemişse başvuruyu reddedebilir. Tüm bu şartlar, bireysel başvuru sürecinin Anayasa ve yasalarla uyumlu bir şekilde ilerlemesini sağlamakta ve başvurunun Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilip incelenmesi için temel gereklilikleri oluşturmaktadır.
Kimler Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Yapabilir?
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 148. maddesi ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesi çerçevesinde belirli koşulları karşılayan bireylere tanınmıştır. Bu kapsamda, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile güvence altına alınmış haklarından birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkes, gerekli şartları sağladığı takdirde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir. Bireysel başvuru yapabilecek kişiler, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri olarak iki ana gruba ayrılırken, kamu tüzel kişilerinin bireysel başvuru hakkı bulunmamaktadır.
Gerçek kişiler, bireysel başvuru hakkını doğrudan kullanabilecek ana grubu oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yanı sıra, Türkiye sınırları içinde bulunan yabancılar da bireysel başvuru hakkını kullanabilirler. Ancak yabancıların başvuru hakkı, yalnızca AİHS ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler kapsamında güvence altına alınmış haklarla sınırlıdır. Türk vatandaşlarına özgülenen haklar, örneğin seçme ve seçilme hakkı gibi haklar söz konusu olduğunda, bu hakların ihlali gerekçesiyle yabancıların bireysel başvuruda bulunmaları mümkün değildir. Buna karşılık, temel insan hakları kapsamındaki yaşam hakkı, işkence yasağı, adil yargılanma hakkı gibi evrensel haklar açısından yabancılar da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilirler.
Özel hukuk tüzel kişileri ise yalnızca tüzel kişiliğe özgü haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek bireysel başvuruda bulunabilirler. Örneğin, bir şirket ya da dernek, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla başvuruda bulunabilirken; tüzel kişiliği olmayan, yalnızca kişisel haklara ilişkin bir başvuru yapamazlar. Bu bağlamda, dernekler, vakıflar, ticaret şirketleri gibi özel hukuk tüzel kişileri, örgütlenme özgürlüğü ya da mülkiyet hakkı gibi tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edilmesi durumunda bireysel başvuru hakkını kullanabilirler. Ancak tüzel kişilerin üyelerinin veya temsil ettikleri bireylerin kişisel haklarına yönelik ihlallerle ilgili bireysel başvuru yapmaları mümkün değildir.
Kamu tüzel kişilerinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı ise bulunmamaktadır. Bu durum, kamu tüzel kişilerinin devlet yapısında kamu gücü kullanma yetkisine sahip olmaları ve bireyler gibi korunmaya ihtiyaç duyan bir konumda bulunmamalarından kaynaklanır. Kamu tüzel kişileri, kendi işlemlerine yönelik hak ihlali iddialarını ileri süremedikleri gibi, başka bir kamu otoritesi tarafından yapılan işlemlerle ilgili olarak da bireysel başvuru yapma yetkisine sahip değildirler. Örneğin, bir belediye veya kamu kurumu, herhangi bir hak ihlali iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunamaz.
Velayet altında bulunan küçükler, vesayet altında olanlar gibi fiil ehliyetine sahip olmayan bireyler ise yasal temsilcileri aracılığıyla bireysel başvuru yapabilirler. Küçükler adına velileri veya vasileri, vesayet altındaki bireyler adına ise vasileri, bireysel başvuru hakkını kullanabilir. Ayrıca, cezaevinde bulunan hükümlüler de hak ihlali iddiaları olduğunda bireysel başvuru yapabilirler ve bu başvuruları cezaevi yönetimi aracılığıyla iletebilirler. Anayasa Mahkemesi, cezaevinde bulunan bireylerin maddi durumlarının yetersizliği nedeniyle adli yardım taleplerini de değerlendirmeye alır ve gerekli görüldüğünde başvuru harcından muaf tutulmalarına karar verebilir.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilecek kişiler, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri ile sınırlıdır. Ancak bireysel başvuru hakkının kullanılması, başvurucunun doğrudan ve güncel bir şekilde ihlale maruz kalması koşuluna bağlıdır; dolayısıyla soyut ya da dolaylı etkilenme gerekçesiyle bireysel başvuru yapılması mümkün değildir.
İhlas Finans Kurumu Hakkındaki Anayasa Mahkemesi Kararını İncelemek İçin Tıklayınız.
Bireysel Başvuru Süreci: Başvuru Yollarının Tüketilmesi ve Başvuru Süresi
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilmesi için başvurucunun belirli bir süreci tamamlamış olması gerekmektedir. Bu sürecin en önemli aşamalarından biri, başvurucunun tüm olağan kanun yollarını tüketmiş olması şartıdır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru hakkı, ikincil nitelikte bir yargı yolu olarak tanımlandığı için, başvurucuların öncelikle idari ve yargısal başvuru yollarını tüketmeleri zorunludur. Bu durum, Anayasa Mahkemesine başvurmadan önce hak ihlaline yol açtığı düşünülen işlem veya eylemin düzeltilmesi için var olan tüm olağan yargı yollarının kullanılması gerektiği anlamına gelir. Olağan kanun yollarının tüketilmemesi durumunda Anayasa Mahkemesi başvuruyu "erken başvuru" olarak değerlendirir ve başvuruyu kabul etmez.
Başvuru yollarının tüketilmesi, hak ihlalinin giderilmesi için en etkili ve doğrudan yargısal mekanizmanın kullanılması gerekliliğini de içermektedir. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun mağduriyetini giderebilecek en etkin ve nihai çözüm sunan başvuru yolunun kullanılmasını şart koşar. Örneğin, yerel mahkemenin verdiği bir kararın hak ihlaline neden olduğu iddiasıyla bireysel başvuru yapacak bir kişi, öncelikle temyiz, istinaf veya itiraz gibi yasal yolları tüketmiş olmalıdır. Anayasa Mahkemesi tarafından 2014/7296 başvuru numaralı M.Y. kararında belirtildiği gibi, idari veya adli yollarla çözüm sağlanabileceği düşünülen durumlarda doğrudan bireysel başvuru yapılması başvurunun kabul edilmez bulunmasına neden olmaktadır. Bu kararda başvurucu, idari yollarla hak aramadan doğrudan bireysel başvuru yapmış ve Mahkeme, başvurucunun alternatif yollarla sonuca ulaşma ihtimalinin yüksek olduğunu belirterek başvuruyu reddetmiştir.
Başvuru süresi açısından, Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları kanun yollarının son bulmasından itibaren otuz gün içinde kabul etmektedir. Bu süre, son nihai kararın başvurucuya tebliğ edildiği ya da öğrenildiği tarihten itibaren başlamaktadır. Sürenin belirlenmesinde, nihai kararın kesinleştiği ve başvurucunun yasal yolları tamamladığı tarih dikkate alınır. Ceza davalarında Yargıtay onama kararının tebliğ edilmemesi durumunda ise Mahkeme, başvurucunun kararın mahkeme kalemine geldiği tarihten itibaren üç ay içinde öğrenmiş sayılacağına ve bu tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvurunun yapılabileceğine karar vermektedir. Bu durum, 29/9/2016 tarihli ve 2014/5006 başvuru numaralı Yavuz Özgenç ve diğerleri kararında açıkça belirtilmiştir.
Başvuru süresinin otuz günlük yasal sınırını aşan durumlarda başvurucunun geçerli bir mazeret bildirme hakkı bulunmaktadır. Mücbir sebep, ağır hastalık veya başka haklı nedenlerle başvuruyu zamanında yapamayan bireyler, mazeretin ortadan kalktığı tarihten itibaren on beş gün içinde başvuruda bulunabilirler. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi mazereti değerlendirerek kabul edebilir ya da reddedebilir. Ancak geçerli bir mazeret bulunmadığı takdirde, yasal sürenin dışında yapılan başvurular kabul edilmez ve Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmeden reddedilir.
Başvurucuların dikkat etmesi gereken bir diğer önemli husus ise, başvuru formunun ve eklerinin tam ve eksiksiz doldurulmasıdır. Anayasa Mahkemesi, eksik bilgi veya belge içeren başvurulara tamamlanması için süre tanımaktadır; bu sürede eksiklik giderilmezse başvuru reddedilir. Eksiksiz ve süresi içinde yapılmış bir başvuru, başvurucunun temel hak ihlali iddiasının incelenmesi sürecinin başlatılması için gereklidir ve bireysel başvuru sürecinin Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmesinin ilk adımıdır.
Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Nasıl Yapılır? Gerekli Belgeler ve Masraflar
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilmek için başvurucunun, Anayasa Mahkemesi tarafından belirlenen usul ve esaslara uygun hareket etmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, başvurunun doğru bir şekilde yapılabilmesi için başvurucunun doldurması gereken bireysel başvuru formu, Mahkemenin internet sitesinde ve İçtüzük ekinde yer almakta olup, başvurucular bu formu usulüne uygun biçimde doldurmakla yükümlüdürler. Başvuru formunun eksiksiz doldurulması, başvurucunun hak ihlali iddiasının Mahkeme tarafından dikkate alınabilmesi açısından önemlidir. Bu form, başvurucunun kimlik bilgilerini, başvuruya konu olan olayları ve iddiaları özetleyici bir biçimde sıralamalıdır. Başvurunun, yargı mercilerinde hangi aşamalardan geçtiği ve bu süreçte hangi tarihsel sırayla geliştiği belirtilmelidir. Başvurucunun kimlik bilgileri ve adresi gibi temel bilgiler ile bireysel başvuruyu destekleyen belge ve deliller de formda eklenmelidir.
Bireysel başvurunun geçerli sayılabilmesi için, başvurucunun kimlik bilgilerini belgeleyen resmi bir kimlik fotokopisi ve varsa avukatı veya yasal temsilcisine ait vekâletname başvuru formuna eklenmelidir. Kimlik belgesi ya da vekâletname gibi belgelerin eksikliği, başvurunun kabul edilmez bulunmasına yol açabilir. Nüfus cüzdanı fotokopisinin başvuru formuna eklenmesi, başvurucunun kimlik tespiti açısından gereklidir ve eksik gönderildiğinde başvuru sırf bu nedenle reddedilebilir. Ayrıca, vekâletname eklenmemiş bir başvuruda başvurucu adına avukatı ya da yasal temsilcisi tarafından işlem yapılması mümkün değildir. Avukat ya da yasal temsilci, başvurucunun kimliğini doğrulayan ve temsil yetkisini gösteren belgelerle başvuru yapmalıdır. Cezaevindeki mahkûmlar ise başvuru işlemlerini cezaevi idaresi üzerinden gerçekleştirebilirler.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmak için belirli bir harç ücreti ödenmesi gerekmektedir. Her yıl Harçlar Kanunu uyarınca belirlenen bu tutar, 2024 yılı itibarıyla 3.518,70 TL olarak tespit edilmiştir. Başvuru harcının ödendiğine dair belge, başvuru evrakları ile birlikte sunulmalıdır. Başvuru avukat aracılığıyla yapılıyorsa, vekâletname örneği de harçlandırılmalı ve baro pulu ile birlikte ibraz edilmelidir. Maddi durumu yetersiz olan başvurucular, adli yardım talebinde bulunarak harç muafiyeti isteyebilirler. Anayasa Mahkemesi, adli yardım taleplerini değerlendirirken başvurucunun mali durumunu inceleyerek, şartları sağlayan başvurucuları harçtan muaf tutabilir. Örneğin, cezaevinde bulunan bir başvurucunun maddi olanaklarının sınırlı olduğu varsayılarak, adli yardım talebi kabul edilebilir.
Bireysel başvuru formunun sunulmasında çeşitli kanallar mevcuttur. Başvurucu, Mahkemeye bizzat giderek formu teslim edebilir; alternatif olarak, herhangi bir adliyede nöbetçi mahkemeler aracılığıyla başvuru yapabilir veya yurtdışında bulunuyorsa Türk temsilcilikleri üzerinden başvurusunu iletebilir. Cezaevindeki mahkûmlar için, başvuru formu doldurulup cezaevi idaresine teslim edilerek işlem başlatılabilir. Başvuru formu ve eklerinin eksiksiz doldurulması ve tüm gerekli belgelerin sunulması, başvurunun geçerli kabul edilmesi için zorunludur. Bu süreçlerin dışında posta yoluyla gönderilen başvurular Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmemektedir.
Başvuru formu, başvurunun ana unsurlarını ve iddialarını detaylı şekilde içermelidir. Başvurucu, başvurunun sonuç bölümünde yaşanan hak ihlalinin tespit edilmesini ve bu ihlalin ortadan kaldırılmasını talep eder. Ayrıca, maddi veya manevi zararların tazmin edilmesini isteyebilir ve bu taleplerini formda açıkça belirtmelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurularından farklı olarak, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurularda tazminat talebi başvuru formunda açıkça belirtilmezse, Mahkeme ihlal kararı verse bile tazminata hükmetmeyebilir. Başvurucunun taleplerini açık bir şekilde belirtmesi, başvuru sonucunda alabileceği yanıt ve çözüm yollarını etkiler.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, belirli prosedürlerin eksiksiz olarak tamamlanmasını gerektiren bir süreçtir. Başvurunun kabul edilebilir olması için usule ilişkin kurallara titizlikle uyulmalı, gerekli belgeler eksiksiz olarak sunulmalı ve başvuru harcı ödenmelidir.
Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Konuları: İhlal Edilen Haklar
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, yalnızca Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile güvence altına alınan belirli temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi durumunda kullanılabilen bir yargı yoludur. Bireysel başvurunun amacı, devletin kamu gücü kullanarak gerçekleştirdiği eylem, işlem veya ihmallerden doğan hak ihlallerini yargısal denetime tabi tutmak ve bireylerin ihlal edilen haklarını korumaktır. Bireysel başvuruya konu olabilecek haklar arasında yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma hakkı, suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, özel yaşam ve aile hayatına saygı hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü ile din ve vicdan özgürlüğü gibi haklar bulunmaktadır. Aşağıda her bir hak başvuru konusu olabilecek ihlal durumları açısından detaylandırılmıştır.
Yaşam Hakkı
Yaşam hakkı, Anayasa’nın 17. maddesi ve AİHS’in 2. maddesi ile güvence altına alınmış olup, devletin en temel yükümlülüklerinden biridir. Yaşam hakkının korunması, bireylerin hayatlarına karşı kasıtlı veya ihmalkâr müdahalelere karşı koruma sağlanmasını zorunlu kılar. Devletin yaşam hakkını ihlal etmemekle kalmayıp, aynı zamanda bireylerin yaşamını koruma konusunda etkin tedbirler alma yükümlülüğü de vardır. Örneğin, gözaltı veya cezaevi gibi devletin gözetimindeki yerlerde bir bireyin intihar etmesi veya şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmesi durumunda devlet, bu tür olayların önlenmesi için gerekli önlemleri almadığı gerekçesiyle sorumlu tutulabilir.
Ayrıca, devletin üçüncü kişilerin neden olduğu tehditlerden bireylerin yaşamını korumakla yükümlü olduğu durumlar da yaşam hakkı kapsamında değerlendirilir. AİHM'nin Öner Yıldız/Türkiye kararında, Ümraniye çöplüğünde meydana gelen patlama sonucunda ölümler yaşanmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yaşam hakkını korumak için gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle sorumlu tutulmuştur. Bu ve benzeri ihlal iddiaları, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluyla ileri sürülebilir.
İşkence ve Kötü Muamele Yasağı
İşkence ve kötü muamele yasağı, Anayasa’nın 17. maddesi ile düzenlenmiş olup, AİHS’in 3. maddesi ile de koruma altına alınmıştır. İşkence, devletin kamu gücünü kullanarak bireye fiziksel veya psikolojik olarak acı veren kasıtlı bir muamele uygulamasını ifade eder ve uluslararası hukukta mutlak olarak yasaklanmıştır. İşkence yasağı, kötü muamele, insan onuruna aykırı cezalar ve zorlayıcı müdahaleleri de kapsar. Kamu görevlilerinin bireyler üzerinde uyguladığı fiziksel veya zihinsel acı verici eylemler, işkence veya kötü muamele yasağının ihlali olarak kabul edilir.
Örneğin, gözaltında bir kişiyi uzun süre uyutmamak, aç bırakmak, tehdit etmek veya fiziksel şiddet uygulamak işkence yasağının ihlali olarak değerlendirilir ve bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesine taşınabilir. Ayrıca, işkence ve kötü muameleye ilişkin iddiaların etkin bir şekilde soruşturulmaması da işkence yasağının ihlali olarak kabul edilebilir.
Kölelik ve Zorla Çalıştırma Yasağı
Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, Anayasa’nın 18. maddesi ile güvence altına alınmış olup, AİHS’in 4. maddesi ile de korunmaktadır. Bu hak, hiç kimsenin köle veya kul durumunda tutulamayacağını ve zorla çalıştırılamayacağını öngörür. Kölelik ve zorla çalıştırma yasağının ihlali, kamu gücünün bireyleri rızaları dışında çalışmaya zorlaması ya da kişiyi kölelik benzeri bir muameleye maruz bırakması durumlarında ortaya çıkar. Zorla çalıştırma yasağı, olağanüstü durumlar haricinde, bireylerin rızası dışında bir görevi üstlenmeye zorlanmasını yasaklar. Mahkeme kararları ile belirlenen yükümlülükler veya olağanüstü hallerde alınan tedbirler bu yasağın kapsamına girmez. Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı ihlalleri, bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesi’ne iletilebilir.
Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği
Anayasa’nın 19. maddesi ve AİHS’in 5. maddesi, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını güvence altına almıştır. Bu hak, bireylerin keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmasını önlemeyi amaçlar. Keyfi tutuklama, gözaltı veya adli kontrol kararları, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali anlamına gelir. Bireylerin kanunda belirtilen durumlar haricinde özgürlüklerinin kısıtlanması, kişi özgürlüğü hakkına aykırı bir uygulamadır. Örneğin, hukuki dayanağı olmadan yapılan bir gözaltı veya tutuklama, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilmesi olarak kabul edilir.
Adil Yargılanma Hakkı
Adil yargılanma hakkı, Anayasa’nın 36. ve 37. maddeleri ile düzenlenmiş olup, AİHS’in 6. maddesi tarafından koruma altına alınmıştır. Adil yargılanma, bireylerin bağımsız ve tarafsız bir mahkemede, hakkaniyete uygun yargılanmasını sağlar. Bu hakkın kapsamı, kişilerin eşit muamele görmesi, makul sürede yargılanması, delillerin güvenilirliği ve savunma haklarının tam olarak sağlanması gibi unsurları içerir. Örneğin, mahkeme sürecinin gereksiz şekilde uzaması veya tarafsızlık ilkesinin ihlali, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği anlamına gelir.
Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesi
Anayasa’nın 38. maddesi ve AİHS’in 7. maddesi, suç ve cezaların kanuniliği ilkesini güvence altına almaktadır. Bu ilke, bir kişinin yalnızca kanunda açıkça suç olarak tanımlanmış bir eylem nedeniyle cezalandırılabileceğini ve bu cezanın da kanunla belirlenmiş olması gerektiğini ifade eder. Bir fiilin suç olarak kabul edilmesi veya cezalandırılması, yalnızca ilgili kanunda bu fiile yer verilmesi durumunda mümkündür. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, bireylerin hukuki belirlilik ilkesine göre hareket etme haklarını korur. Örneğin, işlenme zamanında suç olarak tanımlanmayan bir eylemden dolayı ceza verilmesi suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı bir durum oluşturur ve bu ilke ihlal edilirse bireysel başvuru yoluna gidilebilir.
Özel Yaşam, Aile Yaşamı, Konut ve Haberleşme Hakkı
Özel yaşam ve aile hayatına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. ve 21. maddeleri ile güvence altına alınmış olup, AİHS’in 8. maddesi ile de koruma altına alınmıştır. Bu hak, bireylerin özel ve aile yaşamlarına, konutlarına ve haberleşmelerine müdahale edilmemesi anlamına gelir. Özel yaşam ve aile hayatı hakkı, bireylerin kişisel alanlarının korunmasını ve devletin bu alana izinsiz müdahale etmemesini sağlar. Örneğin, kişinin izni olmaksızın konutuna girilmesi, haberleşmesinin gizliliğinin ihlali veya aile ilişkilerine müdahale edilmesi, bu hakkın ihlali olarak değerlendirilir.
Düşünce ve İfade Özgürlüğü
Düşünce ve ifade özgürlüğü, Anayasa’nın 25. ve 26. maddeleri ile düzenlenmiş olup, AİHS’in 10. maddesi ile koruma altına alınmıştır. Bu hak, bireylerin düşüncelerini ifade etme, başkalarıyla paylaşma ve yayma özgürlüğünü güvence altına alır. Düşünce özgürlüğü, bireylerin düşüncelerini herhangi bir baskı olmaksızın açıklayabilmelerini sağlarken, ifade özgürlüğü bu düşüncelerin yayılmasını ve toplumla paylaşılmasını güvence altına alır. Kamu güvenliği, devletin bütünlüğü gibi gerekçelerle sınırlandırılabilse de, bu sınırlandırmaların demokratik toplum gereksinimlerine uygun ve orantılı olması gerekmektedir.
Din ve Vicdan Özgürlüğü
Din ve vicdan özgürlüğü, Anayasa’nın 24. maddesi ile düzenlenmiş ve AİHS’in 9. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Bu hak, bireylerin dini inançlarını özgürce ifade etme, ibadet etme veya inançlarına göre yaşama hakkını içerir. Devlet, bireylerin dini inançlarını özgürce yaşamalarına müdahale etmemekle yükümlüdür. Din ve vicdan özgürlüğü yalnızca ibadet hakkını değil, bireylerin inançlarını açıkça ifade etmelerini, inançları doğrultusunda yaşamalarını ve dini kanaatlerinden dolayı ayrımcılığa uğramamalarını kapsar. Kamu düzeni, genel ahlak veya başkalarının haklarının korunması gibi nedenlerle sınırlanabilse de, bu sınırlamaların ölçülü olması ve hak ihlali yaratmaması gerekmektedir. Bireyler, din ve vicdan özgürlüğü ihlalleri nedeniyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilirler.
Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuruyu İnceleme Süreci ve Karar Aşamaları
Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun yapılmasının ardından, başvurunun değerlendirildiği inceleme süreci ve karar aşamaları başlatılır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruları değerlendirme sürecinde iki temel aşama üzerinden inceleme yapar: Kabul Edilebilirlik İncelemesi ve Esas Hakkında İnceleme.
Kabul Edilebilirlik veya Kabul Edilemezlik Kararı
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun ön incelemesini kabul edilebilirlik aşamasında yapar. Bu aşamada Mahkeme, başvurunun Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilmesi için gereken yasal şartlara uygun olup olmadığını değerlendirir. Kabul edilebilirlik incelemesi, başvurunun süresinde yapılması, olağan başvuru yollarının tüketilmesi, başvurucunun ihlal edilen hakla doğrudan bağlantısının bulunması gibi temel koşullara odaklanır. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü ve 6216 sayılı Kanun’da düzenlenen kabul edilebilirlik şartları, başvurunun Anayasa Mahkemesi tarafından esastan incelenebilmesi için sağlanması gereken kriterlerdir.
Başvurunun kabul edilebilirlik aşamasında, öncelikle süresi içinde yapılıp yapılmadığı, başvurucunun gerekli başvuru yollarını tamamlamış olup olmadığı ve başvurunun birey tarafından mı yapıldığı kontrol edilir. Ayrıca, başvuru konusunun Anayasa ve AİHS ile koruma altına alınmış haklar kapsamında olup olmadığına bakılır. Mahkeme, açıkça dayanaktan yoksun olan veya önemsiz görülen başvuruları bu aşamada kabul etmez. Örneğin, yalnızca şahsi görüşlere dayanan veya kanun yollarının kullanılmaması gibi şekil şartlarına uygun olmayan başvurular, "kabul edilemezlik" kararı verilerek reddedilir. Komisyonlar tarafından yapılan bu inceleme sonucunda, başvurunun kabul edilebilir bulunması halinde esas inceleme sürecine geçilir.
Esas Hakkında İnceleme
Anayasa Mahkemesi, kabul edilebilirlik aşamasını geçen bireysel başvuruları esas hakkında incelemeye alır. Esas hakkında inceleme, başvurucunun ileri sürdüğü hak ihlaline yönelik iddiaların ve delillerin ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesini içerir. Mahkeme, bu aşamada başvurunun özüyle ilgili inceleme yaparak, başvurucunun Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilip edilmediğini belirlemeye çalışır. Esas inceleme, başvurunun konusu olan olayın tüm yönleriyle incelenmesi ve ihlal iddiasının değerlendirilmesi sürecini kapsar.
Esas hakkında inceleme aşamasında Mahkeme, başvurucuya dair delil toplama, taraflardan bilgi alma, gerekiyorsa kamu kurumlarından bilgi ve belge talep etme yetkisine sahiptir. Mahkeme, başvuru konusunu dosya üzerinden inceleyebileceği gibi, gerek görmesi durumunda duruşma da yapabilir. Başvurucu, bu aşamada yaşadığı hak ihlaline dair tüm delillerini Mahkemeye sunabilir ve Mahkeme, bu delillere göre kararını şekillendirir. Esas hakkında inceleme sonucunda, Anayasa Mahkemesi, başvurucunun haklarının ihlal edildiğine veya edilmediğine karar verir. Hak ihlali tespiti durumunda, ihlalin giderilmesi için gerekli işlemler belirlenir ve bu ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yapılması gerekenler karara bağlanır.
Mahkeme, ihlal tespit etmesi halinde dosyayı ilgili yargı makamlarına göndererek yeniden yargılama yapılmasını isteyebilir. Yeniden yargılama yapılmasının mümkün olmadığı durumlarda ise başvurucu lehine tazminata hükmedebilir veya başvurucunun genel mahkemelerde dava açması gerektiğine karar verebilir. Bu aşamada, Mahkeme kararları ilgililere tebliğ edilir ve kararın gerekçesi açıklanır. Anayasa Mahkemesi’nin ihlal tespitiyle ilgili verdiği kararlar, bağlayıcı nitelikte olup, ilgili makamların bu karar doğrultusunda işlem yapması zorunludur.
Anayasa Mahkemesi Kararlarının Sonuçları ve Bağlayıcılığı
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurularla ilgili verdiği kararlar aracılığıyla, ihlalin tespiti ve ihlal sonucu ortaya çıkan mağduriyetin giderilmesi süreçlerini yürütür. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurulara ilişkin verdiği kararlar, yalnızca başvurucu ve ilgili tarafları değil, aynı zamanda kamu otoritelerini ve tüm yargı mercilerini bağlayıcı niteliktedir. Anayasa'nın 153. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi'nin kararları yasama, yürütme, yargı organları ve tüm gerçek ve tüzel kişiler için bağlayıcıdır. Bu bağlayıcılık, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bir tür anayasal denetim mekanizması olarak toplumsal alanda uygulanmasını ve ihlal edilen hakların telafi edilmesini sağlar. Kararın bağlayıcılığı, ilgili mercilerce uygulanmasının zorunluluğunu ifade eder.
Anayasa Mahkemesi, ihlal tespit etmesi durumunda iki tür sonuç doğurur: İhlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılması veya tazminata hükmedilmesi. Yeniden yargılama, ihlale sebep olan mahkeme kararlarının yeniden değerlendirilmesi ve kararın ihlal tespitine uygun olarak düzeltilmesi anlamına gelir. İlgili yargı makamı, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararını dikkate alarak yargılamayı yeniden yapar ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak yeni bir karar verir. Mahkeme, yeniden yargılama sürecinin gereksiz olduğu veya mağduriyeti giderecek başka bir çözüm yolu bulunmadığı durumlarda, başvurucu lehine tazminata hükmedebilir. Bu durumda ödenmesi gereken maddi ve manevi tazminat, Hazineden karşılanır ve başvurucuya ödenir.
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararları, ayrıca kamusal alanda emsal teşkil eder ve kamu gücünü kullanan organlara uyarı niteliği taşır. Mahkeme kararları, aynı zamanda diğer yargı mercilerinin benzer olaylarda temel hak ve özgürlüklere saygı göstermesi ve Anayasa Mahkemesi’nin içtihatlarına uygun kararlar alması gerektiği mesajını verir. Anayasa Mahkemesi, 138. madde kapsamında Anayasa ve kanunlar doğrultusunda yargı mercilerini bağlayıcı kararlar aldığından, verilen ihlal kararlarına uyulmaması yasal yükümlülüğe aykırılık teşkil eder.
Mahkeme, ihlal kararının yalnızca yargısal süreçte değil, aynı zamanda yasama ve yürütme organları tarafından da dikkate alınması gerektiğini vurgular. Örneğin, ihlalin kaynağında bir kanun hükmü bulunuyorsa, bu durum yasama organına bir yasa değişikliği yapılması gerekliliğini işaret eder. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar doğrultusunda, ilgili kamu kurumları ve yasama organı, ihlalin kaynağını oluşturan yasal düzenlemeleri veya idari uygulamaları gözden geçirmek ve değiştirmek zorundadır. Bu sayede, Anayasa Mahkemesi kararları bireysel mağduriyetlerin giderilmesinin ötesine geçerek, toplumsal düzeyde hak ve özgürlüklerin korunmasına katkı sağlamaktadır.
Anayasa Mahkemesi kararları aynı zamanda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuru yapılmasında etkili iç hukuk yollarının tükenmiş olduğu anlamını da taşır. AİHM, Anayasa Mahkemesi'ni etkili bir iç hukuk yolu olarak gördüğü için, başvurucuların öncelikle Anayasa Mahkemesine başvurmasını ve burada alınan karara göre AİHM’ye gitmesini öngörmektedir. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararları, Türkiye’de bireylerin AİHM’ye gitmeden önce başvurabileceği en son ve en etkili yargısal denetim aracı olarak öne çıkar.
Bireysel Başvuru Hakkının Kötüye Kullanılması ve Tedbir Kararları
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru hakkının amacına uygun olarak kullanılması gerektiğini vurgular ve bu hakkın kötüye kullanılmasını önlemek için bazı düzenlemeler yapmıştır. Bireysel başvuru, hak ihlalleri durumunda başvurucuların mağduriyetini gidermek amacıyla sunulmuş ikincil bir başvuru yoludur; ancak, başvuru hakkının gereksiz ve tekrarlayıcı başvurularla ya da kötü niyetle kullanılması, Anayasa Mahkemesi’nin iş yükünü artırmakta ve sürecin etkinliğini olumsuz etkilemektedir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü, bireysel başvuruların kötüye kullanımını önlemek amacıyla, gereksiz yere yapılan veya başvuru hakkının kötü niyetli olarak kullanıldığı başvurularda başvuruculara idari para cezası uygulanmasını öngörmektedir. Bu para cezası, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesine dayanarak ve yargılama giderlerinin dışında olmak üzere iki bin Türk Lirasını geçmemek kaydıyla başvurucuya yükletilebilir.
Kötüye kullanım olarak kabul edilen başvurular arasında, aynı konuda daha önce yapılmış başvurunun tekrarlanması, başvurunun kasıtlı olarak yanıltıcı bilgilerle yapılması veya hak ihlali iddiasının gerçek dışı gerekçelere dayanması gibi durumlar yer alır. Örneğin, bir başvurucunun aynı konuda daha önce yaptığı bir başvuruya ilişkin karar verilmiş olmasına rağmen, aynı hak ihlali iddiasını yeniden dile getirmesi kötüye kullanım olarak değerlendirilir. Anayasa Mahkemesi'nin 2014/9043 başvuru numaralı Cevdet Genç kararında, başvurucunun daha önce makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle başvurmuş olmasına rağmen, yeniden aynı iddiayla başvuruda bulunması kötüye kullanım olarak değerlendirilmiş ve başvurucuya para cezası uygulanmıştır.
Bireysel başvuru sürecinde, başvurucunun yaşamsal veya fiziksel bütünlüğünü tehdit eden durumlar söz konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi tedbir kararı alabilir. Tedbir kararı, başvurunun esası hakkında henüz nihai bir karar verilmeden önce, başvurucunun haklarının korunması amacıyla alınır. Tedbir kararları, yaşamsal risk, fiziksel veya psikolojik bütünlüğe yönelik ciddi tehditler veya telafisi güç zararların meydana gelme ihtimaline karşı uygulanır. Başvurucunun bu tür bir tehdit altında olduğunu öne sürmesi halinde, Mahkeme gerekli gördüğünde tedbir kararı verebilir. Mahkeme, tedbir kararı talebi olmaksızın da başvurucunun korunması için kendi inisiyatifiyle tedbir kararı alabilir.
Tedbir kararının uygulanması, başvurucunun ciddi bir tehlike altında olduğunu gösteren somut delillerle desteklenmelidir. Örneğin, cezaevinde bulunan bir başvurucunun sağlık durumu kötüleşmişse ve bu durum yetkililer tarafından yeterince dikkate alınmıyorsa, başvurucu Anayasa Mahkemesinden tedbir kararı talep edebilir. Tedbir kararı alındığında, kararın gereğinin yerine getirilmesi için ilgili kurumlara derhal bildirim yapılır ve tedbir kararı altı ay içinde esas hakkında nihai karar verilmemesi halinde kendiliğinden sona erer.
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru hakkının kötüye kullanılmasını engellemeye yönelik düzenlemelerle başvuru sürecinin etkin ve adil bir şekilde işlemesini sağlarken; başvurucuların yaşamsal haklarını koruyacak tedbir kararları alarak, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasını hedeflemektedir.
Trafik Kazası Tazminat Davası hakkındaki makalemizi okumak için tıklayınız.
Avukat Muhammet Ali BEYHAN